Çukurova’dan Hikayeler (2.Sayfa)

Çukurova’dan Hikayeler (2.Sayfa)


Çukurova’dan Hikayeler (2.Sayfa)

Rahmi Cemal ile birlikte zaman zaman bu dereye gelir ve balık tutarlardı. Tuttukları balığı koşarak evlerine getirir annelerine verirlerdi. Rahmi çocukluğun vermiş olduğu enerji ile akşama kadar dışarıda oynar hava karardığında eve gelirdi. 12 yaşına kadar köyün güzelliğinin tadını çıkaran Rahmi, 13 yaşına geldiğinde köyde vakit geçirmenin sıkıcı olduğunu düşünmeye başladı. Bu düşüncenin kaynağı da şehir merkezinde oturan amca oğlu Ferit idi. Ferit köye her gelişlerinde çeşit çeşit oyuncaklar, yeni alınmış kıyafetler, fiyakalı ayakkabılar getirirdi. Getirdiklerini kimseye vermez, tüm kıyafetlerini belli aralıklarla değiştirir Rahmi’ye ve diğer çocuklara hava atardı. Rahmi de çocukluğunun vermiş olduğu duygularla şehirde hayatın daha güzel olduğunu, şehre gidince her şeyin daha iyi olacağını düşünürdü. Yine bir gün amcası, amcasının eşi ve Ferit köye geldiler. Çocuklar bir araya gelip oynamaya başladılar. Cemal de gelmişti. Cemal Rahmi’nin en iyi arkadaşı olduğundan onsuz bir oyun da düşünülemezdi. Ferit üzerindeki gömleği çıkarıp başka bir gömleği giyince Rahmi, Ferit’in çıkardığı gömleği giymeyi istedi. Ferit “ Gömleğimi giymene izin veremem çünkü sen kirletirsin” dedi. Rahmi için tozlu eller, çamurlu ayakkabılar, tırnakların arasına giren topraklar gayet normal sayılırdı. Rahmi yüzünü yere eğdi ve bir iç geçirdi. İçinden “Keşke bende giyebilsem” dedi. Yere oturdu ve babasının çam kabuğundan yaptığı araba ile oynamaya başladı. Bir yandan araba ile oynuyor bir yandan da sahip olamadığı şeyleri hayalinde canlandırıyordu. Babası, annesi, amcası ve amcasının hanımı diğer odada konuşurlarken Rahmi hızlıca içeri girdi. Babasına “Baba buradan gidelim. Köyü sevmiyorum “ dedi. Kamil Efendi Rahmi’nin bu tepkisine şaşırdı ve “Burası bizim memleketimiz burayı terk edemeyiz. Sen bir az daha büyü o zaman köyün ne kadar güzel bir yer olduğunu daha iyi anlarsın oğlum” dedi. Rahmi o günden sonra bir daha köyden gitme konusunu hiç açmadı. Adana’nın kuzeydoğusunda bulunan bu köy, merkeze iki saat uzaklıkta idi. Köyde arabaya sahip tek kişi Muhtar Dede idi. Muhtar Dede şehirde işi olanları götürür sabah yola çıkarlar öğlene doğru ancak merkeze varırlardı. Yollar yağmur yağdığında çamurlaşır zaman zaman araba çöker kalırdı. Köyün geneli yoksul idi. Hemen hemen her evin portakal bahçesi bulunur, kış geldiğinde ürünler satılır ve bir sonraki yıla kadar beklenirdi. Bahçesi olmayanlar da pamuk tarlalarına gider çalışırdı. Köyde herkes birbirini tanır huzurlu bir şekilde yaşarlardı. Koyunları, keçileri ve ineklerini otlatmak isteyenler köyün merasına gelir orada hem hayvanlarını otlatır hem de sohbet ederdi. Çocuklar merada oyunlar oynar yeşil çimenlerin üzerine uzanır ve şarkı söylerdi. Akşam olunca herkes yemekten sonra köy meydanına gelir Muhtar Dede’den hikayeler dinler köz çayları içilir ve yazı böylece dolu dolu yaşarlardı. Acartaş köyü dışarıdan gelenler için huzurun kaynağı olarak adlandırılırdı fakat bu huzur köye yayılan bir hastalık ile son buldu. Rahmi evin camından dışarı baktığında dereye yakın bir yerde köylülerin toplandığını gördü. Kamil Efendi de ortalıkta yoktu. Rahmi kalabalığın neden toplandığını merak etti annesinden izin istedi ve hızlıca ayakkabılarını giyerek dereye doğru koşmaya başladı. Kalabalığa yaklaştığında yükselen sesler onu korkuttu çünkü ölen atın sahibi önüne gelen herkesi suçluyordu. Kamil Efendi Rahmi’nin geldiğini fark edince hemen yanına geldi. Kamil Efendi “Oğlum ne işin var burada hadi eve geri dön” dediğinde Rahmi “Baba ne oldu neden toplandınız” diye sordu. Kamil Efendi “Derenin kenarında bir at ölmüş onu konuşuyoruz” dedi. Rahmi ısrarla orda kalmak isteyince babası eve gitmesini söyleyerek kalabalığa geri döndü. Rahmi eve gidiyormuş gibi yapıp ağaçların arasından tekrar yaklaştı ve konuşmaları dinlemeye başladı. Atın sahibi “Kanlı canlı, sapasağlam bir attı hem hiç hastalıkta görmemişti bunu kim yaptı?” diye sesinin yettiğince bağırıyordu. Köylü de şaşkındı çünkü atın vücudunda hiçbir yara bere izi yoktu. Yılan sokmasından kaynaklı bir belirti de yoktu. Tüfekle vurulduğuna dair bir iz de yoktu. Herkes merak içinde birbirlerine atın neden öldüğünü soruyor cevap bulmaya çalışıyordu. Atın ölüsüne dokunmadan herkes oradan ayrıldı. Aradan geçen zamanda kimse gidip te bakmadı oraya….Çukurova’dan Hikayeler (3. Sayfa) İçin Tıklayın

 

Kaynak: Hikayenin telif hakları beyinsi.com sitesine aittir. Kopyalanamaz, çoğaltılamaz, izin alınmadan paylaşılamaz.

Tweetle
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

841 0,482