Çukurova’dan Hikayeler (1.Sayfa)

Çukurova’dan Hikayeler (1.Sayfa)


Çukurova’dan Hikayeler (1.Sayfa)

1986’nın yazı. Sıcak yine kendini göstermişti Çukurova’da. Gündüz evlerin önlerindeki çardaklar az da olsa serin olurdu. Evlerin içinde durulmaz herkes dışarı da gölgelik arardı. İmkanı olan yüksek yaylalara çıkar hem sıcaktan hem de geceleri uyutmayan sinir bozucu sivrisinek vızıltısından kaçardı. Bağlar, bahçeler yazın sulanmak zorundaydı. Bahçesi olanlar gelir sular giderdi ancak imkanı olmayanlar yazlı kışlı köyde kalmak zorundaydı. Çukurova’nın sıcağından kurtulamayan Rahmi, maddi olarak bazen sıkıntı çeken fakat tüm sıkıntılara rağmen şen şakrak yaşayan bir ailenin çocuğuydu. Alnından akan terler Rahmi’nin gözüne indiğinde hissettiği yanma onu sinir ediyor ve yazın bitmesi için her gün dua ediyordu. Kış gediğinde çatıdan evin içine sızan sudan hiçte şikayetçi değildi. Kışı düşündü ve “Gel de kurtar beni şu Çukurova’nın sıcağından” dedi kendi kendine. Kamil Efendi içeri girdiğinde şalvarına bulaşan çamurları temizlemesi için Halime Hanım’ı çağırdı. Halime hanım “ Bıktım şu bahçeyi sularken ki pasaklılığından. Nasıl bunu çamur etmeyi beceriyorsun anlamıyorum.” Dedi. Kamil Efendi “Başlama yine hanım” dedi. Sıcağın etkisi ile su isteyen portakal ağaçlarını belli aralıklarla sulamak gerekiyordu. Tek katlı ve üzeri çinko ile örtülü küçük evlerinin önünde ki  meyve ve sebze bahçesini de sulamak gerekir ancak Kamil Efendi bu küçük bahçeyi sulama işini Halime Hanıma bırakırdı. Arsanın büyük bölümünü portakal bahçesi geri kalan bölümünü ise ev ve avarlık oluşturuyordu. Halime Hanım avarlıkta marul, domates, patlıcan, biber, kabak, maydonoz, fasulye, soğan ve patates yetiştiriyordu.

Kamil Efendi kısa boyunun da etkisi ile hızlıca oturdu yere. Rahmi’ye baktı “Gel bakalım oğlum yanıma anlat ne yaptın bugün” dedi. Rahmi “Hiç baba. Çok sıkıldım evde keşke beni de götürseydin bahçe sulamaya” dedi. Kamil Efendi “Tamam bir daha ki sefere seni yanımda götürürüm” dedi. Kamil Efendi ilkokuldan mezun olduktan sonra maddi sıkıntılardan dolayı gücünün yettiğince çalışmaya başlamıştı. Küçük yaşta çalışmak ona tecrübe kazandırdı ve o yaşlarda birikim yapmaya başladı. Kısa boylu, güneşten kararmış yüzü, çalışmaktan yorulmuş zayıf bedeni ve yeşil gözleriyle ekmeğini taştan çıkartan bir baba idi. Biriktirdiği paralar ile kendine bir portakal bahçesi almış ve birkaç ağacı sökerek buraya evini yapmıştı. Çalışmaktan dolayı evlenmeye fırsat bulamayan Kamil Efendi 32 yaşına gelince evden ayrılıp yuva kurmanın zamanı geldi düşüncesi ile komşu köye sık sık gider ve kendine bir eş arardı. Kamil Efendi yine bir gün köye gelmiş bir ahbabı sayesinde Halime Hanım ile tanışmıştı. Halime hanım kısa boylu, zayıf, beyaz tenli ve iri gözleri ile Kamil Efendinin yanına yakışıyordu. Halime Hanım’ın kardeşi olan Rıza, Kamil Efendiyi hiç sevmemişti. Onu hor görmüş ve kalp kırıcı sözler sarf etmişti. Kamil Efendi ise Halime Hanımın telkinleriyle sesini çıkarmamıştı. Düğün günü de sıkıntılar çıkarmıştı Rıza. Alkolü fazla kaçırmış kadın çocuk demeden küfürler etmiş ve en sonunda yere düşüp sızıp kalmıştı. Zaten bayramdan bayrama görüşürler onun haricinde de yolda görseler birbirlerine selam dahi vermezlerdi. Kamil bu duruma alışmıştı. Onun için önemli olan tek şey ailesiydi. Gecenin bir yarılarına kadar bahçede uğraşır , mahsülleri satma zamanı geldiğinde de “Emeklerime değdi”  derdi. Rahmi mahsüllerin satışından gelen para ile hemen köyün bakkalına koşar canının istediği her şeyi alırdı. Rahmi zaman zaman köyün ne kadar sıkıcı bir yer olduğunu söyler ve şehre taşınmak isterdi. Annesi ona her seferinde “Biz buraya aitiz başka yerde yapamayız hem bahçemizde var yiyeceklerimizi kendimiz yetiştirebiliyoruz fakat şehirde ne yer ne içeriz” derdi.12 yaşında olmasına rağmen akranlarının aksine daha küçük görünüyordu. Kimi zaman arkadaşları onunla dalga geçer “cücük topal” derlerdi. “Cücük” Çukurova da civcivler için söylenen bir kelimedir.. Topal demelerinin sebebi de Rahmi’nin doğuştan bir bacağının diğerinden kısa olması idi. Rahmi bu duruma alışmıştı çünkü köyde herkes birbirini adıyla çağırmaz genelde lakap kullanırdı. Rahmi’ye adıyla seslenen sadece bir kişi vardı oda Cemal’di. Cemal, Rahmi’nin komşusuydu ve çoğu zaman birlikte vakit geçirirlerdi. Köyleri yemyeşil, toprakları bereketli ve insanları cana yakın idi. Köyün hemen dışından geçen “Koyungötüren” deresi köye adeta hayat vermekteydi. Koyungötüren deresi adını yıllar önce gerçekleşen bir sel felaketinden alırdı. Çok yağmur yağmış, yağmur suları yüksek yaylalarda ki eriyen kar suları ile birleşmiş ve sel köyü vurmuştu. Selin geldiğinden habersiz derenin kenarında koyunlarını otlatan bir köylü  28 tane koyununu kaybetmişti. Bu nedenle dereye Koyungötüren deresi denmişti…. Çukurova’dan Hikayeler (2. Sayfa) İçin Tıklayın.

 

Kaynak: Hikayenin telif hakları beyinsi.com sitesine aittir. Kopyalanamaz, çoğaltılamaz, izin alınmadan paylaşılamaz.

 

Tweetle
single esnek reklam esnek reklam alanı
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

2011 1,950