Beyinsi

Uluslararası İlişkiler Teorileri Soru ve Cevaplar

  • 0
  • 4.569 kez görüntülendi.
Uluslararası İlişkiler Teorileri Soru ve Cevaplar

Uluslararası İlişkiler Teorileri Soru ve Cevaplar

Teori dersi Uluslararası İlişkiler bölümü için en önemli derslerin başında gelir çünkü bölümü anlamlandırmak adına öğrenilmesi gereken bütün bilgiler bu derste yer alır. Bu dersi iyi bir şekilde bilerek geçen öğrenci bölüm ile alakalı işe girme konusunda sıkıntı çekmeyecektir. Özellikle sayın Tayyar Arı ve Nasuh Uslu hocaların soruları ve cevapları bu konumuzda yer almaktadır. Geçmiş yıllara ait sorulardır ama genelde sorular bu çerçevede değişmektedir. Temel kalıp aynıdır. Başarılar dileriz.

Uluslararası İlişkiler Teorileri

SORULAR VE CEVAPLARI

Teori nedir?
Bireyler gibi devletlerinde doğa halinden çıkamamalarının nedenleri nelerdir?
Analiz düzeyleri sorununu açıklayınız.
Çekirdek kuramsal alan nedir?
T. Hobbes a göre doğa hali kavramını açıklayınız.
Teoriler neden gereklidir? (Önemlidir)
Teori gerçeği nasıl etkiler ve değiştirir?
Teorileri ilgilendiği konularla birlikte açıklayınız.
Komplo teorileri ile bilimsel teoriler arasındaki farklar nelerdir?
Komplo teorileri neden zararlıdır?
Teorinin oluşum süreçleri nelerdir?
Teorilerin birbirinden farklı olma durumlarını açıklayınız.
Korelasyonu açıklayınız.
Teori ve hipotezleri özellikleri ve farklılıkları ile birlikte yazınız.
Paradigmayı açıklayınız.
Modeli açıklayınız.
Uluslar arası polikada teorinin önemi nedir?
Sosyal bilimler ve doğa bilimleri arasındaki farklı yazınız.
Ulsulararası ilişkiler teorilerinde güç kavramını açıklayınız.
CEVAPLAR

C.1*Geçerliliğini koruyan yanlışlanamamış, ortak bir temaya sahip hipotezler grubuna teori denir.
C.2*Aşağıda.
C.3* Farklı gibi görünen birçok açıklama aslında aynı şeylerden bahsediyor olabilir. Bu hiçbirinin yanlış olduğu anlamına gelmez. Sadece bakılan açı farklı olduğundan açıklamalarda farklı görünür. K. Waltz buna imge demiştir. Birinci imge birey, ikincisi devlet, üçüncüsü sistem düzeyidir. Sistem düzeyinde analiz yapıyorsak, devletlerarası ilişkilerin genel yapısına, anarşik yapıya bakmalıyız, büyük güçlerin ya da kutupların sayısına, güç dağılımının yapısına, güç dengesi var mıdır, varsa nasıl dağılmıştır, ittifaklara, ittifakların varlığına, sürekliliğine, geçiciliğine, ekonomik olarak ticaret yapısına, finans hareketlerine, uluslar arası örgütlere, rejimlere, devlet dışındaki aktörlere ve ilişkilerine bakabiliriz.
Devlet düzeyinde analiz yaparken; devletin yönetim biçimine, etnik yapısına, ekonomik yapısına, sosyal yapısına, siyasal kültürüne, örgütlenme biçimine, ideolojilerine bakabiliriz.
Birey düzeyinde, önemli kişilerin, liderlerin biyografilerine, liderlerin düşünce yapılarına, psikolojilerine ve algılama biçimlerine bakabiliriz.
Spinoza’ya göre insanın iki yönü vardır. Birincisi mantık, ikincisi tutkudur. Mantık akıl yürüterek soğukkanlı davranmasını gerektirir. Tutkular ise duygularıyla, heyecanlarıyla davranmasını gerektirir.
J. David Singer, bir analizde inceleme konusu olarak yer alan bir olgu, olay veya fikrin bir
model çerçevesinde ele alınmasını, üç boyutlu bir yer kürenin, iki boyutlu bir kağıt üzerine harita olarak taşınmasına benzetmekte ve her iki durumda da şu veya bu noktalarda, şu veya bu oranda bir çarpıtmanın, kaçınılmazlığına işaret etmektedir.
Diğer taraftan, analiz edilen, olgu, olay veya fikirlerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin betimlenmesi, açıklanması ve giderek tahmin edilmesi de, çoğunlukla bu türden modeller çerçevesinde gerçekleştirmek zorundadır. Sorun, bu betimleme, açıklama ve tahminlerin hangi tür bir haritalama tekniği düzeyinde gerçekleştirildiğinin, yani üç boyutlu yerküre iki boyutlu düzleme taşınırken, reel yerküre boyutlarına hangi noktalarda yaklaşıldığının hangi noktalarda uzaklaşıldığının bilinmesidir.

Teorik bir analiz yapabilmek için önce bir model oluşturmak gerekir. Bu modelin üç özelliği olmalıdır. Bunlar : Tanımlama, açıklama ve tahmin etme.
Kavramı gerçeğe en uygun biçimde tanımlamak gerekir. Bunu yaparken basitleştirme yoluna başvurmalıyız. Çünkü gerçekleri tamamen olduğu gibi yansıtamayız ve bunu amacımıza en az zarar verecek şekilde yapmalıyız. Basitleştirmeyi yaparken kendimize iki soru sormamız gerekir. İlk olarak hangi konuları görmesek de olur, daha sonra da kesinlikle amaç ne olursa olsun tanımda olması gereken unsurlar nelerdir? Sorularıdır.
Açıklamada neden – sonuç ilişkisi önemlidir. Açıklama ile tanımlama arasında bir çelişki varsa öncelik açıklamada olmalıdır.
Tahminin güvenilir olması önemlidir. Tahmin aslında gözleme dayalıdır. Dikkatli bir gözlemci iyi bir tahmin yapabilir ancak bu olayın açıklandığı anlamına gelmez. Tahmin kesin değildir, doğru veya yanlış çıkabilir. Modelin amacı tahminin doğru çıkması değildir, tahminin doğru çıkması iyi bir şeydir ama açıklamadan da önemli değildir.
Singer araştırma modeli oluştururken iki analiz düzeyinden bahseder. Bunlar aktör ve sistem düzeyleridir. Aktör düzeyi devlet üzerine, daha çok dış politika çalışmaları olarak karşımıza çıkar. Sistem düzeyinde ise uluslar arası ilişkilerin yapısı ile ilgili çalışmalar yapılıyor. Sistem düzeyinin genelleme yapmaya daha elverişli olduğu açıktır.
İki düzey arasında ters orantılar vardır. Sistem düzeyine çıktıkça genelleme yapma imkanı artarken detaylar kaybolur, ayrıntılar az görünür. Aktör düzeyine inildikçe, geneli görme imkanı azalır ve daha fazla detaya rastlanır.
Analiz düzeyi veri toplarken elde ettiğimiz verileri sistematik bir biçimde düzenlememize yardımcı olur.

C.4*Teorik çalışmaların yoğunlaştığı, kavramların üretildiği yerdir. Süreklilik arz eder. Yapılan tartışmalar kavramsal olmalıdır. Kavramsal tartışmalarda yorgunluk arz eder. Disiplinin kimliğini tanımlayacak nitelikte olmalıdır. Tartışmalar gündemi belirler.

C.5*Doğa durumu (state of nature), insanların topluluk ya da herhangi bir türde yönetim/devlet oluşturmadığı hipotetik koşuldur. Hobbes, doğa durumunu bir  savaş durumu olarak açıklar. Doğuştan bencil olan bireyler tüm davranışlarında birincil gaye olarak kendi çıkarını gözettikleri için aynı şeyleri elde etmek için birbirleriyle yarışırlar ve çatışma ortamı oluşur. Çatışma durumunda bireyler birbirleriyle savaşır ve herkes daimi korku halinde hayatlarını sürdürür. Hobbes, bu çatışma ortamda bireyin kendi güvenliği sağlamasının en akılcı yolunun diğerleri tarafından saldırıya uğramayı beklemeden kendisine tehlike oluşturabilecek tüm bireylere saldırmak olduğunu söyler . Bu hayatta kalma içgüdüsü ve bencilliğin doğal durumda kabul edilebilir olağan sonucudur. Böylesine kaotik bir çatışma ortamında Hobbes kişilerin hayatını münferit, yabani, zavallı ve kısa olarak tanımlar.
Leviathan’ın 13, 14 ve 15. bölümlerinde açıkladığı doğa durum ve yasalarının kısaca açıklaması şöyledir:
İnsanlar doğuştan eşittir. Hobbes, insanların doğuştan birbirlerine aralarında belirgin farklar bulunmadan eşit oldukları ve aralarındaki bedensel ve zihinsel farklılıkların birbirlerine üstünlük sağlayacak kadar net olmadığı görüşündedir. Bu nedenle varsayımını “bir şeyin eşit pay edildiğinin en büyük kanıtı, herkesin kendi payından memnun olmasıdır.” diyerek kanıtlar. Yukarıda belirtilenlerin sonucunda Hobbes’un vardığı yargı ise şudur: “İnsanlar hepsini birden korku altında tutacak genel bir güç olmadan yaşadıkları vakit, savaş denilen o durumun içindedirler ve bu herkesin herkese karşı savaşıdır.” Ayrıca eylemli bir savaştan önce, savaşın; savaşma iradesinin yeterince bilinmesi ile başladığını iddia eder. Burada, iki tarafın da birbirlerine karşı husumetlerinin farkına varmalarının bir başlangıç olması gerektiğini vurgular. 13. bölümün en son ve en önemli açıklamasını ise şu sözler anlatır:
İnsanları barışa yönelten duygular şunlardır: Ölüm korkusu, rahat bir
hayat için gerekli şeyleri elde etme arzusu ve çalışarak onları elde etme
umudu. Akıl insanların üzerinde anlaşabilecekleri uygun barış şartlarını
gösterir. Bu şartlara Doğa yasaları da denilir.
Sonunda doğa yasasının kendince tanımını vermiştir:
“DOĞA YASASI: akılla bulunan ve insanın kendi hayatı için zararlı veya hayatını koruma yollarını
azaltıcı olan şeyleri yapmasını yasaklayan veya insanın hayatını en iyi şekilde koruyabileceğini
düşündüğü bir ilke veya genel kuraldır.”
C.6* Bize olayları bilimsel bir şekilde anlamlandırma imkanı sağlarlar.
Politika açısından önemlidirler. Politikalara yön verirler.
Küreselleşen dünyada gözlemlenebilecek birçok şey vardır. Neler üzerinde düşünülmeli, neler araştırılmalı ve neler değerlendirilmeli? İşte teori  burada işe yarar. Teoriler bu olayları anlamlandırır.
Teoriler objektif değerlendirme yapabilmemizi sağlar.
C.7* Teoriler insanların algılarını şekillendirir ve insanlar belirli bir teze inanıp desteklerse doğru olmayan ya da gerçek olmayan bir tez gerçeğe dönüşür.
Teoriler ne kadar bilimsel olsalar da belirli bir perspektifi anlatırlar. Kavramların farklı şekilde algılanışı farklı kesimlerde farklı oluşumlara neden olabilir.
C.8*Quincy Wright’a göre teoriler dört konuyla ilgilenebilir
1.Actual(olan,gerçek) 2.Possible(Olası) 3.Probable(mümkün) 4.Desirable(olması gereken)
C.9*Komplo teorileri aslında teori  olarak düşünülmemelidir. Teoriler sistem hakkındaki genellemelerdir. Komplo teorileri belirli zamanda belirli aktörler arasında geçen hikayelerdir.
Komplo teorileri uluslar arası ilişkileri hiyerarşik bir ilişki olarak yorumlar. Böyle bir şey yoktur. Uluslararası ilişkiler anarşik ortama dayanır.
Bilimsel teoriler ortaya bir iddia atar ve bizler onu test ederiz. Komplo teorileri  bizleri belli şeylere özellikle yönlendirir ve dayatmalar yapar.
Bilimsel teoriler ilginç sorular sorar. Komplo teorileri de ilginç gibi gözükür. Fakat gerçek anlamda komplo teorilerinde merak söz konusu değildir. Bilimsel teorilerde merak en önemli unsurlardandır. Cevaplar önceden bilinmez .Komplo teorilerinde cevaplardan yola çıkılarak sorular sorulur. İspatlama çabası vardır. Buna teyit önyargısı deriz.
Komplo teorilerinde yorumlama vardır. Eldeki verilerin tümü ile değil de kendi aradığına ilişkin, işe yarar kısmı ile ilgilenir. Bilimsel teoriler ise bütün verileri gözden geçirir ve kullanmaya çalışır.
Bilimsel teoriler siyasal amaca hizmet etmezler. Komplo teorileri çoğunlukla siyasal bir amaca hizmet eder.
Komplo teorileri inanç üzerine olabilir. Genelde arkasında gizli bir örgüt, büyük bir güç var olarak düşünülür ve genelde bu din ile bağdaştırılır. Komplo teorileri yeni bir din gibidir.
Komplo teorilerini sorgulayamazsınız. Bunu yaptığınızda sizi de karalar .Sizin kötü niyetli olduğunuzu ortaya koymaya çalışır.
Komplo teorilerinde ‘’ne oldu, nasıl oldu, kim neden yaptı’’ gibi sorular vardır. Bilimsel teoriler de olayın faili yoktur
C.10*Sağlıksız bir bakış açısı getirirler. Bu da ülkenin politikasına büyük zararlar verebilir. Komplo teorilerinin olduğu yerde dışarı karşı paronoyak bir bakış açısı oluşur.
Bilimsel teorilerin gelişimine engel olurlar. Bilimsel teoriler insanlara heyecanlı gelmez ama komplo teorileri insanları etkiler ve heyecanlandırır.
Komplo teorileri her zaman bir olayda bunun sorumlusu olan bir aktör arar. Fakat uluslar arası ilişkilerde her zaman belli bir üstün aktör yoktur. Küreselleşmeye tek bir aktör yön vermez.
Oynana oyunlar, kurulan tuzaklar, gizli antlaşmalar gibi kavramlar komplo teorilerinde çok kullanılır. Fakat bunların içleri boştur. Örneğin dış güç kavramı. Kavram olarak sorun yok  ama aktör olarak anlamsızdır. Yarattığı belirsizlik ile insanları şüpheye sokar, korkutur ve asıl amaca hizmet için gerekli ortamı oluşturmuş olur. Aslında ortada belirli bir dış güç yoktur
Yeni yaşanmış bir olayın, daha önce yaşanmış bir olayın sonucu olarak gösterme komplo teorilerinin kötü yönlerinden biridir. Hiçbir alakası olmamasına rağmen iki olay birbirine yakınlaştırılarak karmaşıklık yaratılır. Fakat uluslar arası ilişkilerde kronoloji nedenselliği her zaman sağlamaz.
C.11*K.Waltz teorileri 4 yöntemle ortaya koyar.
1.izolasyon(Kavramlar hakkında bağımsız değişkenler yaratma)
2.Soyutlama(Belli unsurlar arasında odaklama)
İzolasyonda kavramın oluşması için var olan kavramdan önceki koşulları yok sayıyoruz. Basitleştiriyoruz.
3.Genelleme(Teori oluştururken gruplama,toparlama)
Teorinin amacına uygun olarak belli unsurları, belli özellikleri bir araya getirmedir. Neden sonuç ilişkisi ortaya atılmış olur.
4.İdealleştirme
Daha önceki üç aşamayı ideal olarak yaptığımızı düşünmektir.
C.12* Teoriler çeşitli bakımlardan birbirlerinden farklı olabilirler.
Birincisi, analiz düzeyi bakımından farklı olabilirler
İkincisi teoriler amaçları bakımından farklı olabilirler. Amaçları bakımından da iki tür teoriden söz edilebilir. Birincisi açıklayıcı teoriler, ikincisi oluşuma dair teoriler. Açıklayıcı teorilerin amacı uluslar arası politikada ne olup bittiğini, devlet davranışlarını, uluslar arası örgütlerle ilişkileri, silahlanma vb. açıklamaya çalışmaktır. Oluşuma dair teoriler yani teoriler hakkında teoriler ise  açıklayıcı teorileri eleştiren teorilerdir.
Üçüncü farklılık ise yöntem bakımında farklılıktır.
C.13* Korelasyon kelime olarak birbiri ile ilişkili manasındadır. Korelasyonu açıklamak için Demokrasi    Barış örneğini verelim. Geçmişe baktığımızda demokrasinin olduğu yerde barışında olduğunu görürüz. Ama buna karşılık barışın olduğu yerde demokrasiyi görürüz diyenlerde vardır. Bu şekildeki ilişkilerde neden sonuç ilişkisine bakmayız. İşte bu tür durumlara korelasyon deriz. Korelasyonlar farkındalığımızı artırır.
C.14* Teoriler aslında hiçbir şey söylemezler. Bize bir şeyler anlatan aslında hipotezlerdir. Teoriler test edilemez. Hipotezler test edilir. Hipotezler çürütüldüğünde teoriler çürümüş olmaz. Zaten teoriler yok olmazlar, değişirler. Teoriyi oluşturan hipotezlerin geneline yakın kısmı ortadan kalktığında teoriler değişir. Neo versiyonları ortaya çıkar. Bugün geçerli olmayan bir teori yarın geçerli olabilir. Aynı şekilde bugün geçerli olan teori de yarın geçersiz olabilir. Teorileri birbirleri ile kıyaslayarak iyi veya kötü diyemeyiz. Hipotezler niteliksel bakımdan teorilerden farklıdır. Hipotez gözlemlerden ortaya çıkar. Teoriler yaratıcı düşünce ile oluşurlar. Bu yüzden hipotez ve teorilere sorulan sorular farklılık gösterir. Hipotezlere ‘’doğru mu, yanlış mı?’’ gibi sorular sorulabilir ama teorilere sorulamaz. Teorilere açıklama gücü açısından ya da teoriler arasında hangisinin daha açıklayıcı olduğu yönünde sorulara başvurulabilir. Teoriler duygusal ve heyecanlı değillerdir. Politikadan çok da uzaklaşmamak gerekir. Uzaklaşılsa bile bilinmelidir ki ona yaklaşmayı sağlayacak yine teorilerdir. Teoriler de insan yapılarıdır. Kutsal bir anlamları yoktur. Hepsini doğru olarak kabul etmek yanlış olur. Hipotezler teorilerin yapıtaşlarıdır. Test edilebilir olmalıdır. Hipotez çürütülemediği süre içinde geçerliliğini korur.
Hipotezler düzenlilik ortaya çıkarırlar. Demokrasi ve barış kavramlarının hep birlikte olmaları buna örnektir.

C.15* Paradigma en soyut manada dünya görüşü demektir. Paradigmaları bilimsel olarak saptayamayız.
Paradigmayı kişisel zevkler belirler.
C.16* Kavramların basit somut temsilleri modellerdir. Somutlaştırırken basit bir temsil oluşturmamız gerekebilir. İşte burada araya modeller girer.
C.17*Teori üretildiği oranda politikaya etki eder,  devletlerin algılarını şekillendirir ve dış politika sorunlarına daha iyi hükmeder. Çünkü teori farklı perspektifler sunar. Ulusal çıkarların korunması  adına ülkelerin teori üretmeleri son derece önemlidir. Teori üreten ülkeler akademik bir saygınlığa erişir. Daha da önemlisi uluslar arası politikaya daha çok etki ederler. Kavramsız ve varsayımsız bir şekilde uluslar arası politikaya bakıldığında hiçbir şey anlamlandırılamaz.
C.18* Sosyal bilimlerde ispatlama imkanı yoktur. Ama doğa bilimlerinde vardır. Gerçek ile teori arasındaki ilişki tek yönlüdür. Sosyal bilimlerde teori gerçeği açıklamaya çalışır ama açıklayış biçimi gerçekliği değiştirebilir. İşte bu da doğa bilimleri arasındaki farktır ve akademik ve uygulama açısından öneminin farklılığını gösterir.
C.19*Morgenthau gücü, diğerlerinin düşünce ve hareketleri üzerindeki kontrol olarak tanımladığı için klasik realizmin bu tanımının, Dahl’ınkiyle (1957) örtüştüğü söylenebilir. Buna göre devletlerin arzuladığı en temel sonuç güvenlik, yani diğer aktörlerin politikalarını değişime zorlayarak saldırganlıkların caydırılmasıdır. Caydırıcılık, diğer aktörlerin belirli davranışlara yönlendirilmesini içerir.
Neorealistler ise gücü tanımlarken aktör kapasitesinden ve diğer aktörlerin davranışlarını değiştirebilme yeteneğinden daha çok uluslar arası sisteme vurgu yaparlar. Buna göre güç, sistemik kısıtlamalar çerçevesinde sahip olunan hareket alanı ve başkalarının yetenekleri karşısında özerklik olarak tanımlanmaktadır. Yani bir devlet uluslararası sistemin kısıtlayıcı ve hareket
alanını daraltıcı etki ve yapılarından ne kadar az etkilenirse o kadar güçlü demektir. Bu bağlamda hareket serbestisini sağlayan unsur, aktörün (devlet) sahip olduğu niteliklerden daha çok sistemin yapısıdır
Neorealistler aktör yeteneklerinin gücün tanımı içerisinde yer aldığını kabul ederler ancak yetenekler gücü tanımlamada yetersizdir. Çünkü sistemde tüm aktörlerin yetenek ve konumları diğer aktörlere göre tanımlanır. Gücün tanımı açısından yeteneklerin varlığı değil, diğer aktörlerle karşılaştırıldığında
ifade ettiği anlam önemlidir. Çünkü ancak “birimlerin sahip oldukları yetenekler karşılaştırılarak bir güç tahmini yapılabilir.
Waltz gücü yeteneklerin dağılımı olarak tanımlar. Ona göre güç, ne kaynaklar, ne aktörler ve ne de olaylar üzerinde kontroldür, çünkü uluslararası sistem kontrolü neredeyse imkansız
hale getirir. Belli bir konuda bir aktör diğeri üzerinde kontrol sahibi olabilir ama başka bir konuda bu kontrol ilişkisi tam tersi olabilir. Yani kontrol ve başkalarının davranışlarını değiştirebilme anlamında güç aslında konudan konuya ve bağlama göre değişen bir kavramdır. Güç, süreçlere etki edebilme kapasitesini ifade eder ve sistemin yapısı gereği sonuçlar her zaman belirsizdir.
Güçten söz edebilmek için başkalarının davranışlarını yalnızca değiştirmek değil, amaçlanan şekilde bir davranış değişikliği yaratabilmek gerekir. Sistemik etkiler nedeniyle gücü başka aktörler veya olaylar üzerinde kontrol kapasitesi olarak tanımlayamayız. Bu bağlamda Waltz’a göre güç,
sistemik dinamiklerin aktörlere sağladığı hareket serbestisi ile açıklanabilir. Güç mücadelesi de başkaları üzerinde kontrol mücadelesi değil, sistem içerisinde mümkün olan en fazla otonomiyi kazanma mücadelesidir.
Hareket serbestisi açısından bakıldığında klasik realistlerin caydırıcılık olarak- güç tanımı, başkalarının hareket alanlarını daraltma yeteneği olarak yorumlanabilir. Neorealistlerin güç anlayışında ise başkalarının hareket alanlarının daraltılması yerine kendi hareket alanının genişletilmesine vurgu
yapılmaktadır. Yani klasikler diğer aktörlerin kontrolüne vurgu yaparken, “neo”lar ne aktörlerin ne de sonuçların kontrol edilebileceğine inanırlar

 

Tweetle
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.